31 Aralık 2011

Şimdihepberaberyazımhatasıyapıyoruz

Bu yazıya başlarken söylemek isterim ki, bu yazı kimseyi aşağılama amaçlı yazılmıyor. Ben de en az bu insanlar kadar hatalıyım. Ya da… Düşündüm de, o kadar da değil galiba. Neyse, kimseye kızmayacağım. Biraz şaşırıp gülelim istedim.

Bugünün konusu yazı hataları olsun istedim. Genelde en büyük tartışma konularındandır 'bir yazar olmak için doğru yazmayı bilmek gerekir mi' sorusu. Cevap net! Evet, gerekir. O yüzden ben her kitabı olana yazar demem. Kitaplarda bazen öyle hatalar oluyor ki editörlerin ya da çevirmenlerin gözünden kaçan... Bakmayın baskı hatası olabilir diye düşünüyorsunuz ama hep öyle değil. İnsan hissediyor okurken. Bir keresinde sosyal medyada çok meşhur bir blog yazarının “Yazarın imla ya da doğru yazımı bilmesi şart değil, o editörlerin işi, o işten para alıyorlar, işi değil mi düzeltecek,” dediğine şahit olmuştum. Hala aklıma geldikçe köpürüyorum. Editör bence bundan daha önemli bir göreve sahip. Yazarın yazdıklarının üstünden geçtiği doğru. Ama bu, yazara kafasına göre teleley yazma hakkı vermez. Kitabın konusuna göre şöyle yorum yapanlar da var; “Bu romanı yazmış adama siz yazar mı diyorsunuz şimdi, resmen yazdıkları saçmalık!” Bu bir sebep değildir! Bir kitabın konusu ne olursa olsun, kim yazmış olursa olsun o kitap asla saçmalık olamaz. Hiçbir kitabı okumak zaman kaybı değildir!

Hikayelerin yazıldığı birçok foruma üyeyim. Hem Tumblr'da hem de Blogspot'ta hesabım var gördüğünüz gibi. Çok blog yazarı gördüm o yüzden. Yediden yetmişe insanlar.  Ve neler neler okudum, nasıl güldüm bilemezsiniz...

“Sıhhatler olsun”a “saatler olsun” yazanı gördüm!

“Serenat” yerine “reverans” yazanı gördüm!

“İntihar” yerine “intaar” yazanı gördüm!

“Plan” yerine “pilan” yazanı gördüm! (Ki kişi bunu yazdığı hikayenin sonunda bu senaryomu bilmemkime yollamayı !pilanlıyorum!, yayınlanırsa bla bla bla yazmış. Offf of!)

“Bluz” yerine “buluz” yazanı gördüm! (O da inatla yazıyordu.)

 “Mahvetmek” yerine “maf etmek” yazanı gördüm!

En çok sinir olduğum; “Direkt” yerine “direk” yazanları çok görüyorum hala da devam edeceğim sanırım

Büyük-küçük harf sorunu da başka bir şey tabii. Neredeyse cümleye küçük harfle başlamayı adet edinmiş insanlar var.

Bu liste böyle gider. Daha neler var, şimdi aklıma gelmiyor, çok gülüyorum bir bilseniz. Gülerken üzülüyorum aslında, hani gençler saçmalıyor, ama otuzunu aşmış insanları bunu yaparken gerçekten (izleyiniz) diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Aslında insanlar yazıları Word'de yazsalar, Word kendisi düzeltiyor. Ya da bir kelimeyi bilmiyorsanız TDK’nın sitesi var, imla kılavuzu var. Bakıp öğrenebilirsiniz.

Ben seslendirme kursuna kaydolduğumda, diksiyon hocam sınıfa ilk girdiğinde “Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil değildir,” demişti. Aslında bunu kastediyordu. “Ben oradan direkt size geleceğim,” derken “Ben ordan direk size gelicem,” dediğimiz için öyle yazıyoruz. Öyle yazılıyor sanıyoruz ya da.

Anlatım bozukluğu konusuna pek değinmedim. Benim üç cümlemden biri hatalıdır o konuda. Yazının başında demiştim zaten ben de mükemmel değilim diye. Ama insanlar “, ; . ! :’” falan kullanmaya hiç alışmadığı için, bazı cümleleri otuz kere okumak zorunda kalıyorum. “Acaba yazar burada virgülü nereye koymak istemiş?” diye düşünüyorum. Onu da abartan çok anlayacağınız.

“Ya da” diye de bir gerçek var! Yada yada yada . Bunu böyle yazmaya hastalar, hasta! De da’ları ki’leri hiç söylemiyorum, onlar benim de hala sorunum =) Elimden geldiğince düzeltmeye çalışıyorum, çünkü bunun baskısını yapan bir arkadaşım var sağ olsun, hiç aksatmaz beni azarlamayı.

Yabancı hayranlığı da pek hoş değil. Seks kelimesini seks şeklinde yazan daha bir insan görmedim ben. Maksimumu da, maksimum diye yazanı da görmedim. Görmüş de olabilirim, sallamayayım şimdi.

Günlük hayatta bu dediklerim dikkat edilebilecek gibi değil. Ama en azından yazar olan, daha doğrusu olmak isteyen kişiler, yazdıkları metinlerde, zaman kipi, yabancı dilden Türkçeleşmiş kelimeler, özel isim, cümle başında ilk harfin büyük olması gibi şeylere dikkat edebilirler. Eğer, bir yazar adayı ya da yazar buna dikkat etmiyorsa, okur ne yapsın? Adam kafasına göre yazar her yerde. Chatlaq da yazar jnms da yazar yha da yazar yani, hakkıdır.

18 Aralık 2011

Kuzum, N'apıyorsunuz Siz Allah Aşkına?

Bu konunun çok lafı geçiyor, ben de ne zaman bu konu hakkında konuşmak zorunda kalsam, bi 500 kere sinir krizi geçiriyorum. Artık yazıya döksem iyi olur bu durumu dedim. Şimdi… konu her zamanki gibi normal olmayan aşk hayatları. Daha doğrusu benim aşk olduğunu düşünmediğim davranışlar silsilesi.

Ne kadar “Nuriye” “Huriye” ablalarım ‘Başına gelince seni de göreceğiz, neler neler yapacaksın’ dese de, ben ASLA (büyük konuşuyorum, baya baya caps locku açtım) sevgilim bana “Bana bak!!!! O herifle starbaksa falan gidersen ağzına sıçarım senin” derse, gitmeyeceğimi düşünmüyorum! Giderim abi, seke seke, ceylan gibi giderim.

Bu ciddi bir durum sevgili arkadaşlarım! Böyle bir dünya var, evet! Ne kadar birçoğunuz bilmeseniz de –ki birçoğunuz da gayet iyi biliyorsunuz(!) canım salaklarım benim- insanlar sevgili oldukları şahısları, genelde günlük hayatın aktiviteleri başta olmak üzere, birçok şeyden kısıtlıyorlar! Ben bunu ilk lisedeki sıra arkadaşımdan gördüm. Hem de bugüne kadar gördüğüm en ağır vaka idi kendisi. Sevgilisinin ondan habersiz nefes almasına bile izin vermezdi. Ama uzun ilişki adamıdır. Nasıl oluyor ben de bilmiyorum. Gerçi o zamanlar daha yaş 15-16-17. Yani işler ne kadar ciddiye binerse…

Benim çekemediğim şey bunu şu an yapanlar! Yaşını başını almış, üniversiteden mezun olmuş ya da olmasına 1-2 sene kalmış insanlar… Sen biriyle berabersin, bu kişiye günde 1500 kez seni seviyorum diyorsun, ona güvendiğini, onu özlediğini falan söylüyorsun. Gerçi telefon elinde her dakika çıtır çıtır mesajlaşırken, her saat başı arayıp 45 dakika konuşup neyi özlüyorsun, onu da bilmiyorum ama… Onu görmeyi, kokusunu içine çekmeyi falan özlüyorsun diye düşünüyorum? Herhalde ‘özler iken’ ‘biraz da şunun ağzına sıçayım da öyle kafasına göre benden habersiz işler karıştırmasın, ne de olsa ben burada onu özleyerek bütün vaktimi harcıyorum” diyorsun. Sonra sen onun ağzına sıçarken o da seninkine sıçıyor. Noldu? Özlüyorduk biz, koku falan diyorduk?

Karşındaki kişiye günün tüm rutinlerini kendinle beraber yaptırdıktan sonra (sabah kalk aynı anda diş fırçala yüz yıka kahvaltı et, aynı anda giyin okula/işe git, aynı anda çık öğlen yemeği ye, akşamüstü eve dön, aynı dizileri izlettir, mümkün olduğunca internet aracılığı ile muhabbeti devam ettir, o sırada başkaları ile konuşursa azarla falan, sonra aynı anda yatağa gir, aynı anda uyu, eğer senden önce uyursa bi ağzına sıçma mesajı daha at vs vs….) nasıl bir huzur oluşur insanda? Yani “Ay evet canım ya ben ne dersem yapıyor beni çok seviyor eheheheh, ben de onun her dediğini yapıyorum çok seviyoruz birbirimizi, sürekli sevişiyoruz” mu diyorsun kendi kendine? Yok, valla anlayamıyorum ben aşk bunun neresinde? Bu bambaşka bir şey! İnsan âşık olduğu kişiye biraz özgürlük hakkı tanır, onu sevdiğini; onun fikirlerine, davranışlarına, kişiliğine saygı duyarak gösterir. Tamam, gidip seni aldatmasına izin ver de demiyorum tabii ama her an her dakika sanki başka biriyle sevişecekmiş ya da öpüşecekmiş gibi davranmaya da gerek yok. Bir de klişe bir laf vardır. Şu cümlemi okuyunca hepinizin aklına geldi. Biliyorum. “Ben sana değil, dışarıya güvenmiyorum hayatım.” Oğlum o lafı bana annemle babam diyor yahu. Sen kimsin ki dışarıya güvenmiyorsun? Bal gibi bana güvenmiyorsun şunun şurasında 3 gündür tanıdığın insanım...


Siz siz olun akılanın diyeceğim de, demiyorum, ne haliniz varsa görün. Ben de sırf bu yüzden büyük aşk acıları çekeceksem razıyım lan.

11 Aralık 2011

Kız Gibi Olamamak

Çok fazla aşk romanı okumamdan şikayet eden o kadar insan var ki etrafımda! Özellikle annem. Ama ben romantik komedi okumazsam, izlemezsem cidden kendimi iyice erkek gibi hissetmeye başlıyorum. Giyimim öyle, tavırlarım öyle. Hele hele konuşurken “abi ya” “oğlum hadi be” gibi sözler kullanmam, benim kişilik yapımdaki ciddi bir sorun haline geldi. FPS oyunların bağımlısıyım, Gözde ve Sercan sağ olsun bu sene futbola olan ilgim tavan yaptı. Yemek konusuna hiç girmeyelim. “Kız gibi nazik yemek yeme” durumu bende hiç yok çünkü.  Böyle kaşığı alırım, Kuzey Güney’deki Kıvanç Tatlıtuğ gibi tutup yerim yemeği. İnşaat mühendisliği, uçak mühendisliği gibi mesleklere yönelme de var. Yani bilmiyorum işte, bunun sonu hiç iyi değil. Küçükken erkek arkadaşlarım daha fazlaydı, beraber aksiyon, savaş filmlerine falan giderdik. Erkek gibi giyinme o zaman daha fazlaydı bir de. Allah'tan makyaj merakı vardı bende oldum olası, biraz kız gibi görünebiliyordum. Şimdi makyaj merakı gidiyor ama kıyafette biraz bir düzelme var. Tabii o da biraz ne yazık ki.

Aslında böyle olsun istemiyorum. Sırf bu durum yüzünden, şimdi erkeklerle olan iletişimimde kısa devre oluyor. Sonra ben o teknik arızayı gidermeye çalışırken bi bakıyorum hooop çocuk benle “arkadaş” oluvermiş bile. Hadi senle Guitar Hero’ya gidelim, yok şunu yapalım bunu yapalım Jason Statham’ın yeni filmi gelmiş ona gidelim. Ben de uzaktan baktığımla kalıyorum. Kendimi dışarıdan inceliyorum. “Oğlum ben çocuğun yerinde olsam, ben de kendimle hayatta çıkmazdım. Gay gibi hissetmeme sebep olurdu” (Oraya dikkat! Kendime bile “oğlum” diye hitap ediyorum) diyorum içimden.

Sonra da çocuk başkası ile çıkınca kıza bakıyorum, zaten taş gibi bir vücutla hayata benden 1-0 önde başlamış, Allah bilir vıcık vıcık kız tavırları da vardır, çocuğun aklını çelmiştir diyorum. Aslında başkasına kızmaya hiç gerek yok. Sorun bende! Her seferinde kendime söz veriyorum, bu sefer gözlerimi kaçırmayacağım, azıcık işve cilve yapacağım diye, sonra yok! Kabuğuma çekiliyorum gene. Hâlbuki çevremden azıcık ders alsam, böyle gözlerimi yavru kedi gibi açıp “N’olur beni sev, benimle ilgilen” bakışı atsam, “Biliyor musun, çok hoş çocuksun” falan desem yavşakça ağzımı gere gere, tamam yani oldu bu iş!

Bir keresinde bir çocuğu tavlayacağım diye bir kızla yarışmıştım. Hatta 2 keresinde de diyebiliriz. Sonuç her seferinde belli! Game Over! You lost! İki kız da çocuklarla sevgili oldular, ben gene yolunmuş g*t kılı gibi ortada kaldım. Sonra bunlar çıktılar falan filan, anlaşamadıklarından tez zamanda ayrıldılar. Hayır, işte anlamıyorum yani benle çıksaydın, belki ayrılmayacaktın, hayatının en güzel zamanlarını yaşayacaktın, belki çok eğlenceli biriyim, güzel espriler yapıyorum, muhabbet edecek güzel konularım oluyor. Ne de olsa erkek ıvır zıvırlarından anlıyorum. Geniş bir genel kültürüm var erkek ilgi alanları konusunda.

Düşük bi ihtimal de olsa belki o ateş parçasından daha iyi öpüşüyorum, sırnaşıyorum, oynaşıyorum falan? Mükemmel vücuda sahip olmayabilirim ama benim de yeteneklerim olabilir! Bir dene, bir bak, gör bu kız nedir ne değildir!

Ama yok abi! Bildiğim tek şey artık bu durumdan kurtulmak için çabalamayacağım, ne olacaksa olsun. “Evde kalacağım” “ben evlenemeyeceğim” diye de şikayet de etmeyeceğim. Bekar mı öleceğim? Tamam, öyle olsun! Hiçbir erkek ciddi ciddi benimle bir şey düşünmeyecek mi? Peki düşünmesinler! Ne halleri varsa görsünler. Ben de o süslü elbiseleri, rahatsız topukluları giymek zorunda olmayacağım! Sürekli fazla kilolarımı dert etmek zorunda kalmayacağım.(Ki onlar şu an başlı başına bir dertte, neyse) Şortumu, spor ayakkabılarımı ve Süpermen tişörtümü giyip aşk romanı okuyacağım! Sonra da kitaptaki erkek karaktere bakarak, “benim asla bir sevgilim olmayacak” diye hayıflanacağım.

İşte tam o hayıflanma anında fantastik, bilim-kurgu reyonuna gidip bir ejderha kitabı alacağım, sonuçta onlar da benim ilgi alanım, bünyeme de iyi geliyor. Sonra tekrar fark edeceğim ki üzerimde erkeksi kıyafetlerle savaş kitabı okuyorum ve saçlarım tepeden sıkı sıkı bağlanmış. Annem diyecek “Kızım ne bu halin git başka bir şey giy, aaaaa!!!” Ben moral bozukluğu ile aynaya bakacağım ve kendi kendime “Napıyorsun Sezgiciğim, güzelim, bebitom, kendine gel!” diyeceğim.


Gene başa dönmüş olacağız. =)

23 Kasım 2011

Önyargı, Yanlış Negatif Eleştiri ve Yanlış Nefret

Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur. (Albert Einstein)


Yazıya bilerek bu klasik ve bilinen söz ile başlamak istedim. Günümüzde insanlar kendilerince haklı sebepler üreterek, bir şeylere karşı önyargılı olma konusunda çok hevesliler. Başarılılar da!!! Sanırım bu asla engellenemeyecek bir şey. İnsanoğlu, kendisinin ilk bakışta ya da ilk duyuşta beğenmediği şeyleri, kendilerince kafalarında onu aşağılayacak nedenler üretmek suretiyle dışarıya kötülemeleri yaygın bir olgu. İşte! Yanlış negatif eleştiri de tam bu önyargı sayesinde ortaya çıkıyor. Haliyle kişide yanlış nefretin belirtileri kendini gösteriyor…

Misal, Brad Pitt başarılı bulmadığınız bir oyuncu. Toplumu ele alarak konuşuyorum, çünkü bu kişi toplumda genelde sevilen bir insan. Brad Pitt’in sinemaya yeni bir filmi gelmiş. Daha konusunu bile okumadan es geçiyorsunuz film tanıtımını… Sonra bir arkadaşınız “Ya Brad Pitt’in yeni filmi gelmiş gördün mü?” diyor. Sizde o kibirli ve kendinden emin surat ifadenizle “Ay evet gördüm hiç sevmem o herifi, filmden de hayır gelmez!” diyorsunuz. Ardından arkadaşınız bombayı patlatıyor. “Ama senin sevdiğin konulardan biri, 2. Dünya Savaşı ile ilgili. Bayılırsın sen bu tarz şeylere.” Diyor ve siz şöyle 5-6 saniyelik düşünme haline geçiyorsunuz. Aynı kibirli surat ifadesi yüzünüzde, ama kendinden eminlik bir yok olmuş sanki??? İnsanoğlu o kadar nankör, bencil ve kendinden emin ki, “Yok ya Brad Pitt varsa cidden kötüdür o film. O heriften hayır gelmez” diyerek önyargının, negatif eleştirinin ve nefretin cevizini kırmış oluyor.(sansürden dolayı artık cinsel ve küfürlü tamlamaları kullanmak yerine; ceviz kırmak, mercimeği fırına vermek, ortamın klozetine büyük abdestini yapmak gibi tamlamalar kullanacağım sanırım.)

Bu benim verdiğim örnek çok basit bir şekilde başlıktaki 3 yargımın aktarılma durumuydu. Bir de; bir kişinin sevdiği, ama çevresinin saygıdan nasibini almamış bir şekilde, kavgaya girişircesine aşağıladığı şeyler oluyor. Öyle durumlarda nasıl sinirleniyorum, nasıl sinirleniyorum bilemezsiniz… Ya arkadaşım, ben beğenmişim! Sense sadece oradan buradan duyduklarınla, daha konuyu bilmeden benim sevdiğim, saygı duyduğum bir şeyi neden bana kötüleyerek, benim o şeyden nefret etmemi sağlamaya çalışıyorsun? Ben senin görüşlerine katılmak zorunda mıyım? Bi bas git allasen ya sinirlendiriyorsun beni küfür de edemiyorum zaten >_<  %&.,,%**£:;&5$!!!!!

Geçenlerde tivitırda, bu aralar medyada, toplumda ve genelde genç bayanlar arasında çok popüler olmuş bir kitap hakkında, 20 küsur yaşlarında, temel olarak aklı futbola ve yemek yemeye çalışan bir erkek, kitabın yazarına o****u demiş. Bir de ben bunu burada en sade şekli ile size aktarıyorum, 140 karakterin hepsini okusanız… Neyse. Evet sakinim. Huh. Evet. Şimdi inanamayacağınız bir şey söylüyorum, kitabı ben de okumadım. Kabaca, kitapta anlatılanlar hakkında fikirlerim var, muhtemelen o “önyargı torbası” olan insan parçasının da benim gibi az buz fikirleri var, gerçi o da olmayabilir. Kitabı eline almamışsın, arkasını okumamışsın, hadi konusuna dayanarak senin tarzın olmadığı kanısında vardık. İyi de neden yazara öyle bir küfür ediyorsun? Aklından zorun mu var? Var belli ki, yani bu yazarın anlattıkları gerçek hayat, her 2 insandan biri böyle bir hayat yaşıyor. O zaman her iki insandan biri o****u abi!

Bazen bu durumu, sadece toplumun %90'ının beğendiği bir olayı, sırf çoğunluk beğeniyor diye negatif eleştiri yapma ihtiyacı olarak görüyorum. Aykırı olma çabası yani. Öyle olunca daha entel daha matah bir insan oluyorsunuz ya! Keşke toplumdan farklı olma çabasına girmeden önce insanların görüşlerine, fikirlerine saygı duyma çabasına girişsen. Baktın, araştırdın ve kendine uygun bulmadın mı? O zaman adam gibi yap negatif eleştirini. “Ben bunu böyle sevmedim, aslında şu şekilde olsa daha hoşuma giderdi. Ya da konusu bu olsa benim ilgimi çekerdi ama çekmiyor. Bu yüzden itici buluyorum” demek çok mu zor?

Yok olmaz! İnadına sert çıkacaksın, kendi fikirlerini beyan etmektense, karşı tarafı klozet gibi kullanıp içine edeceksin! İşte tam bu sahnede önyargıdan kurtulup, yanlış negatif eleştiriyi ve yanlış nefreti bırakmanızı istemek zorundayım! Araştırın, bakın, bir şeyi sırf toplum seviyor diye nefret etmeyin! Ya da bir şeyi sırf toplum seviyor diye de sevmeyin! Yanlış ve kırıcı olmayın. Ben o yazara o küfürün kullanılmasına sinirlenmişsem kim bilir yazarın kendisi görse ne kadar kızar ne kadar üzülür. Sadece biraz daha dikkat, sadece biraz daha saygı. Bilmeden konuşmayın, yeter yani.