kızgınlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kızgınlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2014

Overloaded Hayal Kırıklığı

ORTALIK İHANETTEN VE HAYAL KIRIKLIĞINDAN GEÇİLMİYOR. DİKKATLİ BASIN YERLERE.


Bu aralar o kadar fazla üzüldüm ki anlatamam. Dersiniz; her insanın hayatında o süreçler olur, çok mutlu geçirdiği dönemleri, çok mutsuz geçirdiği dönemleri… Ama gördüklerim sağ olsunlar, bu aralar mutsuzluğum overload oldu.

Ve bu overload’un başlıca nedeni hayal kırıklıklarından kaynaklanıyor ne yazık ki. Annem atalarımızdan kalma şu “Bir insanı bin yıl geçse de tanıyamazsın” sözünü çok sık tekrarlardı bana. Halbuki belli başlı olgular vardır hani arkadaşını dar gününde, tatilde, alışverişte gibi durumlarda tanırsın diye. Onlar sadece başlangıç evrelerinden ipuçları veren durumlar. Yoksa sahiden de bir insanı bir ömür boyu tanımak mümkün değil bence.

“Acaba neden böyle yapıyor? Ben bir şey mi yaptım acaba? Neden benimle konuşmuyor? Neden düzeltmedik?” sorularını kendi kendine tekrar etmekten beyni yanıyor insanın. Başkalarını sorgulayacağına kendini sorgulamaktan… Aslında gereksiz. Böyle çevremde umursamaz insanlar var, bir özeniyorum, bir özeniyorum onlara anlatamam size. Rahat rahat tweet atıyorlar “Sizi sevmek için hiçbir nedenim yok.” “Gram umurumda değilsiniz.” Diye… Tamam belki o kadar da değil diyeceksiniz ama sahiden sevgi konusunda mesafe gerekiyor. Tokadın nereden geleceği belli olmuyor.

Gene isim vermemek suretiyle (Gerçi versem vermesem ne fark eder, çevremde yüz bin milyon kişi aynı dertten muzdarip bu aralar) bir şeylerden bahsedeyim. Yakinen tanıdığım bir şahıs, yakinen tanıdığı bir şahısla iletişimini kopardı. Buna mecbur kaldı. Sonuçta arkadaşlık, dostluk, aşk ilişkileri iki tarafın aldığı çift kişilik kararlar neticesinde ilerleyen müessesler. Ben duruma yorumsuz yaklaştım hep. Hatta %70 oranında kendi yakınımı suçladığım da doğrudur. Çünkü ben ne olursa olsun, yaptığı yanlış da olsa, doğru da olsa sevdiği insanın yanında duranlardan değilimdir. Aslında telaffuzum yanlış oldu. Yanında dururum. Ama yaptığını tasvip ettiğim anlamına gelmez. Zira bir hatasını görürsem, isterse anam olsun söylerim yüzüne “Bunu yapmaman lazımdı” diye. Sorunlarımdan biri bu. Bunu yapamayan insanlar. Karşı tarafı dinlemeden, ne olup bittiğini bilmeden, sadece kendi arkadaşından, kardeşinden, kuzeninden, yeğeninden, amcasından duyduğu kadarıyla karşı tarafa cephe alan insanlar…

İnsanlarımız…

Var olduğuna hayret ettiklerim, dehşet duyduklarım, gerekirse saygıyla pıçaklayabileceklerim; aynı evreni paylaşmak mecburiyetinde kaldığım uzay hemşerilerim.


Sizin analitik, kritik, eleştirel düşünce sisteminizi s*keyim ben. (Artık sırf ailemin değil hocalarımın da okuduğu blog yazılarımda bana küfür ettirdiniz ya, helal olsun lan size! Görün ne kadar kızgınım!)

Oğlum sen nabıyon ya? Sen nasıl saçma bir bağlılıkla bağlısın o arkadaşına da, onun yaşadığı bir ikili ilişki için gidip asla fikrini almadığın, konuşmadığın karşı tarafa saydırabiliyorsun? Arkasından konuş, arkadaşınla çekiştir, istediğini yap, gel blogunda yaz, ama gidip de o kişinin yüzüne “Sen benim kardeşime böyle böyle yaptın ne hainmişsin, ne g*t bir insanmışsın” deme. Sen o yüzüne çemkirdiğin tarafı dinledin mi? Sadece kendi arkadaşını dinledin, ona göre yargıladın, infaz ettin, bitti gitti… Ayrıca ikili ilişki amk bu! Sen buradaki üçüncü kişisin ne bokuma konuşuyorsun sen? Üçüncü kişiye ne yemek düştüğünü biliyorsun, git sizin klozette bol bol vardır ye oradan ne diyeyim ben sana? Beyinsiz.

Sorunlarımdan bir diğerine geçersek şöyle ki; daha yeni benzer bir durumu şöyle de yaşamış bulundum. Biraz da o açıdan anlatayım. Bazı hayal kırıklıklarına neden olan şeylerden ötürü iki arkadaşımın arası bozuldu. Ben de olayı tek taraflı dinledim sadece. Aynı şekilde olayı dinlerken hayret ettim, dehşet duydum ama henüz pıçaklama evresine gelmedim burada. Hala inanamama evresindeyim çünkü. Hala sorguluyorum “Neden” diye. Yani gidip “bazılarının” yaptığı godoşluklar gibi karşı tarafa “Vay efendim sen benim arkadaşıma beyle beyle yapmışsın, sen kim oluyorsun da bunu yapıyorsun” diye mesaj falan atmadım!!! Atmam. Çünkü benim analitik, kritik, eleştirel düşünce sistemim var.. Çalışıyor thank god.

Ha, mesaj atmıyor olabilirim, ama kızıyorum, mantıklı bir açıklama fena olmazdı. Ama mantıklı… Mantıksızlar sayılmıyor… Gerçi diyebileceğim bir şey de yok bu raddeden sonra. Allah kimseyi seçim yapmak zorunda bırakmasın, bırakırsa da yanlışı seçtirmesin.

İnsanları tanıyamama olgusunda zamanla değişmeleri de büyük etken aslında. Hepimiz değişiyoruz kabul ediyorum, fikirler değişir, fakat çevrene zarar verecek boyutta da değişmesin bir zahmet. Bir kişi o boyutta değiştiğinde ben gene anlam verememe evresine geçiyorum çünkü tüm o analitik bilmemne düşüme sistemime rağmen. Diyorum içimden “Bu adam aylar önce beyleydi, şimdi niye beyle davranıyor. Bir dediği bir dediğini, bir yaptığı bir yaptığını tutmuyor”. Düşününce; asla çözemeyeceğim bir şey aslında bu değişme mevzu. Misal ilişkiler insanlar değiştiği için mi bitiyor, yoksa değişmediği için mi? Başta her şey güzelken neden birden iğrenç ve çekilmez bir hal alıyor? Çocukluktan beri arkadaş olduğum insanlar var. Hepimiz ergenliğe girdik ettik çıktık yüz milyon kere değiştik hala anlaşabiliyoruz. Çünkü birbirimizi anlıyoruz. Ben bu arkadaşlarımın kötü huylarını; kötü huylarına, takıntılarına neden olan şeyleri biliyorum, onlar da benimkileri biliyorlar. İnsan psikolojisi diye bir şey var malum, bilmeyen dostlarıma hatırlatayım. Bazen karşınızdaki kişiyi o davranışıyla kabul etmeniz gerekir. Muhtemelen aynını o da size yapıyordur. O da sizi eksiklerinizle kabul ediyordur. Sırf o huyuna uyuz oluyorsunuz diye onu yargılamayın. Çünkü bir bakarsınız o size daha uzun bir liste çıkarır… ‘bunlara rağmen seni sevdim, sana katlandım’ diye.

Daha geçen gün bir başka arkadaşım (evet bir sürü arkadaşım var sorgulamayın hepsi aynı insan değil) bana dert yakındı “Hiçbir şey yapmadığım insanlar bana düşman oldular” diye. Hani dersin “Elbet bir şey yapmışsın.” Diye, ama diyemiyorsun işte, öyle değil. Çünkü sahiden de “çekememezlik” denen illet, bir insana durup dururken düşman olmaya neden oluyor. Ne kadar kırıcı, aşağılayıcı bir şey aslında… Çekememek… Tamam hepimiz kıskanırız, hepimiz bazen başkasının yerinde olmak isteriz ama şahsen kendi adıma gidip sırf bir insanı kıskandığım için onun hayatını karartmaya çalışmam. Önüne taş koymam. “O yapamasın, edemesin, başarısız olsun.” Diye düşünüp mutlu olamam. Böyle bir şeyden mutlu oluyorsanız zaten gidin bi psikolog falan görün amk. Sorun var sizde demektir. Kötüsünüz demektir.

Çok üzülüyorum cidden insanları tanıyamadığım için. Beni hayal kırıklığına uğrattıkları için. Şu güne kadar kaybettiğim arkadaşlarımı düşünüyorum da, ne boş sebeplerden kaybettim hep. Çoğu zaman başkası yüzünden kaybettim ben arkadaşlarımı. Çoğu zaman Almanya’nın yanında yenilen Osmanlı oldum. İşte bu da karşı taraf tarafından hayal kırıklığına uğratıldığınızın ağır resmi oluyor. Hiçbir zaman o Almanyalara kızmadım zaten. Hep itilaf devletlerine kızdım. Çünkü onların elindeydi, onların seçeneğiydi beni yenmiş ya da yenilmiş yapmak.


Hepimiz hatalar yaparız, hepimizin kötü yönleri var, yanlışları var… Bunları kestirip atmak çok kolay. İki kırıcı laf edip geçmek kolay. Zor olan çözmek, düzeltmek, anlamaktır. En zoru da saygı duymak işte…. Onu bir başarsanız… Kimseye ihanet etmeyin, kimseyi hayal kırıklığına uğratmayın. Karşınızdakinin neler yaşadığını bilmiyorsunuz, onun nasıl bir hissiyat içinde olduğunu bilmiyorsunuz. Bir de çok rica edeceğim artık benim sevdiğim insanları da üzmeyin, onlar üzülünce ben kahroluyorum üzülmekten yeter. Zaten 3. Sınıfım, yaşlanma sürecinde olan bir ailem var, kendi sorunlarım yetiyor, bir de siz gelmeyin üstüme. Sevdiklerimin sevdiklerisiniz amk beni nasıl üzüyorsunuz anlamıyorum zaten. Sizin yaptığınız bana nasıl ulaşıyorsa…