22 Nisan 2012

Takılmacaing


“Takılmak” diye bir ilişki türü varmış. Bu devirde çıktı bu da. Eskiden pek yoktu. Eskiden “seks” yapılınca “seks yapıldı” olurdu. “Tek gecelik ilişki” adını alırdı. Zaten her kızın da bi tarafı yemezdi bunu yapmaya. Bunu yapmak için o filmlerde gördüğümüz karakterdeki kızlar vardı. Bir bakışta nasıl bir insan olduğunu çözebildiğimiz kızlar.

Şimdilerde her gün buluşmak, yemeğe, sinemaya gitmek, arada öpüşmek; belki biraz ileri gitmek, baş başa şapşal şapşal bakışmalar ‘takılmaca’ olarak adlandırılıyor. Erkeklerin beklentisi çok net “seks” tabii de; bunun için öncesinde “Yaeee iyiyiz işte böyle ne gerek var ilişkimize isim koymaya” diyerek ilk cümlede saydıklarımı yapmak da “seks”in külfeti. Abi ilişki diyorsun Allah aşkına ya!!! Neyse… hoh… Bu şapşik erkeklerin, bu iş için “yanlış kızlar”ı seçmeleri de, henüz bu “kız tavlama” konusunda olgunlaşamadıklarının belirtisi. Eğer sen gidip sapına kadar duygusal, cici mi cici, bici mi bici, Filiz Akın gibi kızı Sharon Stone yapmaya çalışırsan, o iş olmaz abicim! Sen daha öğrenememişsin, bu “takılmaca” işini hobi olarak yapan kızlar var zaten. Onlara da bi lafımız yok. Saygımız sonsuz. Hep filmlerde kötü kaşar kız karakteri onlara kalsa da, biz onları sevip sayıyoruz. Evladımız gibi sonuçta.




Türk kahvesi hazırlama potansiyeli baileys hazırlama potansiyelinden daha yüksek olan kızlara lütfen saygı duyun. Bunların kimlikleri gayet açık, bariz net! “Atılcan, aşkım, neden biz de Nilaysu ve Batıcan gibi sevgili değiliz, neden bizim aramızdaki şeyin bir adı yok?” derse o kız, haklıdır. Çünkü o kız “seks”i ilişkinin bir parçası olarak benimser! Aşkla yapılması gereken bir şey olarak benimser. Hobi olsun diye “seks” yapmaz. Yani “takılmaz” o kız. Hiçbir yere takılmaz!

                             

Kız “Ben senin o bildiğin kızlardan değilim.” Der en sonunda erkek niyeti belli edince. Bu devrede erkeğin zaten bildiği kız tipi “tek tip” olduğundan (2 memesi ve bir kukusu olan canlılar) hatasını geç fark eder. Sizin o istediğiniz “iyi zaman geçirme dönemi (takılmak)” ya sevgili olmaktır ya da arkadaş gibi olmaktır. Bundan başka bir şey olmaz. Dediğim gibi “Friends with benefits” olayını arıyorsanız, o insanla takılamazsın, sadece temeli “seks” olan muhabbetler topluluğu yaşarsınız.

Seçimleri doğru yapın, daha fazla arkanızda kalp kırıklığı bırakmayın sevgili erkek arkadaşlarım…


Dip not: Bunu yapan kızlar var mı ya? Böyle erkekleri üzen??? Eğer varsa (ben hiç tanışmadım ama) siz de adam olun, ağzınızı burnunuzu kırdırtmayın.

5 Nisan 2012

"Evli Mutlu Çocuklu" Tipi Düğün Sendromu

'Her genç kızın hayalidir evlenmek' diye bir gerçek var. O beyaz gelinlik giyilsin, masallardaki kadar yakışıklı adama evet densin, hayatının en mutlu günü yaşansın falan... O masallarda hiç düğünleri anlatmadıklarından olsa gerek, genelde düğünler insana hayatının en mutlu gününü yaşatan cinsten değil. Ruhen yaşıyorsun belki, ama görüntüde en az Ajdar şarkıları kadar felaket! Valla açık olmak gerekirse, ben hayatımın en mutlu gününde "Demet Akalın-Evli Mutlu Çocuklu" ile dans eden bir yığın insanın arasında koca gelinlikle salınmak istemem.

Bugüne kadar bir sürü düğüne gittim. Ama isteyerek, ama aile zoruyla... Maşallah hepsi fabrikadan çıkmış elektronik cihazlar gibi aynı. Sanki hepsini aynı 'wedding planner'a yaptırmışlar. Kişinin maddi durumuna göre seçilmiş lükslükte bir mekan, sadece 1 düğün giyilmek üzere; yüzlerce lira bayılınmış abiye elbiseler (açıkçası aldığı 1 kıyafeti her düğün giyen insan da benim gözümde 'ucuz' değil de, zeki oluyor.), ya kravat ya da papyon takmış; birbirinin aynı siyah takımları giymiş erkekler, klasik ordövr tabağı, tavuk, püre ve sınırsız içki...

Açıkçası başta sorun yok, gelinle damadın salona girdiği kısım falan baya duygusal, nikah kısmı nikah memuruna göre komik bile oluyor bazen, hoşuma gidiyor öyle. Aptal bir sırıtma ile izliyorum her şeyi. İlk dans yapılıyor falan. O kısımda da nedense çok kastırıyorlar gelinle damada. Belli çalışmışlar ama sanki hareketleri sayarak falan yapıyorlar, o kadar otomatik görünüyor ki! Rahat bırakın çocukları canım, istedikleri gibi dans etsinler...(Hep kadınların başının altından çıkar ya böyle şeyler 'Dans dersi alalım hayatım, bıdı bıdı bıdı' falan diye.)

Her şey o andan sonra başlıyor ya işte! İlk dans bitiyor ve hooop Serdar'dan "Şeytan diyor kiii yanaşşşşşşşŞunaaaaa" başlıyor. Sonra yok Demet Akalın yok bilmem kim, bir sürü abuk subuk Türkçe pop şarkıları çalıyor. Ben dinlemek zorunda mıyım bunları? Hadi bir de ben gencim, orada 7'den 70'e insanlar var. Düğünler zaten yaşlıları(büyükleri) çağırmak için yapılıyor. 80 yaşındaki İsmail Amca'ya dinlettiğiniz şarkılara bakın yani.

Bilimum iç kıyıcı poplar bittikten sonra Edirne'den Ardahan'a bütün yörelerin türküleri çalınıyor bir de. Tamam Türküz, olacak o kadar ama yani! Dans pisti, dans pisti olmaktan çıkıyor Halk Eğitim Merkezi 'halk oyunları kursu'na dönüyor resmen. O kadar giyinmiş süslenmiş insanlar ter içinde kalıyor sonra, ortaya daha ilginç şeyler çıkıyor bu yüzden.

Peki o fotoğrafçılara ne demeli? Resmen para tuzağı ya! Annem bayılıyor o fotoğrafları almaya. Bugüne kadar aldığım tüm düğün fotoğraflarımı yan yana koysam hepsi aynı. 15-20 lira para alıyorlar bir de fotoğraf başına. Yazık günah ben o parayla 10 defa Söğütlüçeşme'den Avcılara giderim.

 Burada böyle büyük büyük konuştum, muhtemelen en korktuğum şey başıma gelip bir Karadenizli ile evleneceğim. (Lütfen kimse alınmasın Karadenizlileri sevmediğimden değil sadece kemençeye dayanamıyorum ve onların düğünlerinde genelde sınırsız kemençe oluyor) Belki gelecekteki müstakbel kocamı ikna ederim de, en azından birkaç açıdan farklı bir şeyler yaparız belki. İnşallah sizlerde istediğiniz düğünleri yaşayabilirsiniz bebiklerim... (ya da inşallah yaşamışsınızdır mı demeliyim?)