Aslında pazartesi günü bir soru sormuştum facebookumdan
“Sizce hangi konuda yazı yazayım” diye. Maalesef şimdilik hepinizi üzerek
farklı bir konuda yazmaya karar verdim. Hatta o gün o konuda yazmıyorum diye de
bir laf etmiştim. Ama bu son zamanlarda yaşadıklarım gördüklerim ve duyduklarım sayesinde öyle bir büyüdüm ki, size anlatamam…
Geçen akşam arkadaşlarımla birlikte fasıla gittik
böyle eğlence olsun, hoş sohbet olsun konuşalım diye. İlk önce internet
aleminde insanların “tuhaflığından” konu açıldı. Hepsi çok ilginç şeyler
yaşadıklarını anlattılar. Hatta bir an duyduklarımla böyle gözlerim
yuvalarından fırladı. “Öyle insanlar vardı ki, biz onun IP’sini gördüğümüz
halde kendine başka hesaplar açar, kendi yazılarına yorum falan yapardı. Kendi kendisiyle
konuşurdu.” Diye… Abi bu şizofrenlik değil de nedir Allah aşkına? Normal bir
insan hangi kafayla bunu yapar ya?
Sonra konu iş hayatının olaylarına geldi. Zaten
çevremden o kadar çok şey duyuyorum ki ikiyüzlülükle ilgili. Bazen ağzım açık
kalıyor böyle, kapatamıyorum dakikalarca şaşkınlıktan. İnsanoğlunun çıkarları
için yapamayacağı şey yok gerçekten. Zaten en basiti trafiğe bakın. Hep önce
ben gideyim, yol benim olsun, başkasının şeridi tıkanırsa tıkansın ben kendime
bakarım olay…. Henüz iş hayatına atılmadım, ama şu “müdür” kavramından şimdiden
geriliyorum ben. Kapitalist baskıya pek gelebilen bir insan değilimdir çünkü.
Haksızlığa tahammül edemiyorum. Günün birinde müdür falan olsam ne olacak diye
düşünüyorum bazen. Emir vermek şart çünkü… Ben daha forumda moderatörlük
yaptığım zamanda bile, bir şeyi defalarca yanlış yapmış bir üyeye ciddi bir
uyarı yapmam gerekirken “Ee şey canım ya, rahatsız ediyorum, şöyle böyle
yapmamak gerekiyormuş” diyen bir adamım. Henüz hazır değilim yani anlayacağınız
kötü, sert ve ciddi olmaya. Ama bazı insanlara gereken durum da bu ne yazık
ki..
İş hayatının dışında bizzat okul hayatında da
yaşıyoruz bu acımasızlığı… Bazı hocalar sadece birkaç kuruş fazladan para için
öğrenciyi yaz okuluna, bütünleme sınavlarına falan bırakıyor. Yani, bu
yollardan sen de geçtin be hacı, insanı nasıl zor durumda bıraktığını bir
bilsen. Geçme notu 50 ilen 47 ile kalmak insan hayatını mahveden bir şey. Tamam
haklı oldukları durumlar vardır tabii, ama kusura bakmayın yani. Biz de
haklıyız!
Ego denilen şey akıllara zarar… Bazen annemlerle
birlikte o kıyafet programlarını izliyorum. Böyle kadınlar geliyor, kendilerini
tanıtıyorlar, kişisel özelliklerinden bahsediyorlar falan. Sonra bütün işleri
güçleri diğer yarışmacıları ezmek oluyor. Yok şunun poposu şöyle yok şunun
bacağı böyle, yok şuna bu elbise yakışmamış. Hele de geçenlerde bir kız vardı,
kız alenen kabul etti “ben kendini beğenmiş biriyim, biri bana çok güzelsiniz
dediğinde teşekkür ederim biliyorum diyorum” demez mi? Allah’ım o an onun
saçından tutup böyle yerlere çalasım geldi. Abi, gerizekalı mısınız? Hof yani!
Kendine güven ve egoizm arasındaki ince çizgiye
dikkat etmek gerekiyor. Mesela benim annem kendine güvenin hakkını veren bir insandır. Asla
başkalarına kendi hakkı olanı yedirmez, zekidir de. Ama ben hiç başkasını küçük
görerek, aşağılayarak kendini yücelttiğini görmedim. Ya da isteyerek ya da bilerek
başkasının hakkını yediğini… Belki kıyas yapar ama çirkinleşmez, o çizgiyi çok
iyi bilir. Babam ben kendimi bildim bileli çok yardım sever bir insandır. Hele
trafikte yayalara falan yol verir yani. Ben elin kıç kadar Acıbadem caddesinde
karşıdan karşıya geçmek için 2 dakikadan fazla beklediğimi bilirim. Uzun lafın
kısası, ben böyle yetiştim, böyle gördüm, bilmiyorum, o yüzden insanların
yaptıkları şeyler bana normal gelmiyor belki de. Tek eksiğim kendine güven
sanırım, o da zamanla oturur diye umuyorum.
Böyle bazen
dünya senin etrafında dönmüyor diye bağırmak istiyorum bazı insanlara. Mesela
işi düştüğünde selam verenlere! Bacım, oğlum, ben senin arkadaşınsam, sen bana
bir selam vermeyi çok görmemelisin. Doğum günümde facebookta duvarıma “Doğum
günün kutlu olsun.” Yazmayı çok görmemelisin. 4 kelime lan. Ne kadar zor
olabilir ki? Ben senden ilyada destanını beklemiyorum, bir selam bekliyorum.
Hadi diyelim işin düştü, bari önce bir naber diye sor :D Direkt “ya bıdı bıdı
gibi bir durum var, yardım eder misin?” çaresiz ediyorum ne yapacağım. Vardır
çünkü benim de öyle yanlışım… Bir arkadaşım yardım almam konusunda ortak bir
arkadaşımızı önermişti bir keresinde. Allah’ım böyle bir çekinme yok yani, “Ama ben ....... ile bayadır konuşmadım, şimdi ayıp olmasın, valla bak” diyorum sürekli.
Acaba bu psikolojiyi herkes yaşıyor mudur? Yani vicdan rahatsızlığından
bahsediyorum. Pek ümitli değilim. Egonun olduğu yerde vicdan pek barınmıyor.
Benim ağzım torba değildir büzemesin genelde. :D Ama
sosyal medyada yani. Zaten hiçbir zaman inanmamışımdır “Gelsin yüzüne de
söylerim” mantığına. Vardır tabiisi söyleyen de ama yazarak söylediğinizi yüzüne söylerken içinizdeki siniri
yansıtamazsınız, çekinirsiniz. Ben de öyleyim biraz. Pat diye konuşurum, kızdım
mı kapama tuşum yok. “Ama sonra çok üzülürüm”, acaba kırmış mıyımdır diye.
Geçenlerde yaşadım böyle bir olay. Twitterdan bi laf ettim fena patladı bi
tarafımda. Demek istediğimi diyemedim. Ama isteyerek yaptığım bir şey değildi. Lafın nereye gideceğini tahmin
edemedim. Zaten dersimi de aldım. Bir daha asla yani... Karşı tarafın
sinirlenmesi ayrı benim üzülmem ayrı yani… Edilen lafın nereye gideceğini
bilmek şart. Bir şeyi yapmadan söylemeden önce dönüp kendine bakacaksın, Maykıl
Ceksın da diyor ya “Do think twice” diye. Haklı rahmetli… Şaka derken kaka
oluyor.
Bu yazının özeti; insanlardan bıktım anlayacağınız,
hocalardan, müdürlerden, üslerden, çıkar arkadaşlığından, çakma
siyasetçilerden, yalandan dolandan. Ya yalan söylememek bu kadar kolay olmamalı
arkadaş ya! Senin çıkarların için yaptığın şeyler, söylediğin laflar, fena döner
geri sana. Bunu her dakika hatırlamak lazım.
Son söz olarak da Paul Auster’ın "Ben insanın diğer yüzünü görünce ilkini hatırlamam." Sözünü buraya çakarım, kapıyı çeker çıkarım sonra da!
Saygılars. Öperimg.